Evi Terk Eden Kadın Ziynet Eşyası Yargıtay Kararı

Evi terk eden kadın ziynet eşyası ile ilgili Yargıtay kararı aşağıdadır. Ziynet Alacağı Davası ile ilgili detaylı bilgi için linke tıklayarak makalemizi inceleyebilirsiniz.

Evi Terk Eden Eşin Ziynet Eşyası Yargıtay Kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas:2017-2443 Karar:2020-918 Karar Tarihi:18.11.2020

Uyuşmazlığın çözümü bakımından ispat hukuku yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır.

Hukuki anlamda ispat faaliyetinde amaç; taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin dava tarihinden önce gerçekleşen vakıaların, gerçek olup olmadığı konusunda mahkemeyi ikna etmektir. Başka bir anlatımla ispat; gösterilen delillerle, hâkimin dışında geçmiş dış âlemde gerçekleştiği iddia edilen olay ve olguların, gerçekte var olup olmadığı hakkında, hâkimde uyandırılan kanaat vasıtasıyla maddi gerçeğin adli gerçeğe dönüştürülmesidir.

İspatın konusunu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesine göre, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve taraflarca bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.

Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde düzenlendiği gibi usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü hakkında kural, HMK'nın 190. maddesinde de, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davalarında ispat hukuku yönünden öncelikli olarak dava konusu ziynetlerin varlığı ve bu ziynetlerin kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmalıdır. Başka bir anlatımla kadın eşin ispat yükündeki öncelik, dava konusu ziynetlerin varlığını ispatlamış olmasına ilişkindir.

Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen nitelikte eşyalardan olması nedeniyle normal koşullarda ziynet eşyasının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Hayat deneyimlerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanarak muhafaza edilmesidir. Bunların erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Bunun doğal sonucu olarak; evden ayrılmayı tasarlayan kadının bu eşyaları yanında götürmesi veya gizlemesi veya evden ayrılırken üzerinde götürmesi mümkündür. Bu durumda kadın eşin dava konusu edilen ziynet eşyaları hakkında ilk olarak varlığını, ikinci olarak da varlığı kanıtlanan bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığını ve tekrar iade edilmediğini eğer bu şekilde elinden alınmamış ise evden ayrılırken bu eşyaları yanında götürmesinin mümkün olmadığını ispat yükü altındadır.

Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu olan her biri 25 gram olmak üzere beş adet bilezik, ayrıca üç adet üç telli burmalı bilezik, 58 adet çeyrek ve 12 adet yarım altından oluşan ziynet eşyalarının bozdurularak ev alındığı iddiasıyla aynen olmadığı takdirde bedelinin ödenmesinin talep edildiği, erkek eş tarafından bu iddiaya yönelik bir savunmanın yapılmadığı, kadın eşin tanık beyanları ile düğünde takılan ziynet eşyalarının tamamının bozdurularak ev alındığının açıklandığı ancak cins-miktar ve çeşidinin belirtilmediği, erkek eş tanıklarının ise talep edilen ziynet eşyalarına yönelik hiçbir beyanda bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Mahkemenin dava konusu ziynetlerin varlığının ispatlanamadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verdiği, Özel Daire tarafından ise talep edilen tüm ziynetler yönünden “ziynet eşyalarının bozdurularak ev alındığı ve geri verilmediği” hususunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Ne var ki; dosyada düğün sonrasında çekildiği anlaşılan, kadın eşin tek olarak görüldüğü fotoğrafla, talep konusu beş adet bilezik ve ayrıca üç adet üç telli burmalı bilezik olmak üzere toplamda sekiz adet bileziğin varlığının ispat edildiği fakat 58 adet çeyrek ve 12 adet yarım altının varlığının ise ispat edilemediği anlaşılmıştır.

Evi Terk Eden Eşin Ziynet Eşyası Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/5915 E.- 2019/9117 K.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı kadın tarafından ziynet alacağı davasının reddi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Mahkemece 26.01.2016 tarihli kararla davalı-davacı kadının ziynet alacağı davasının kabulüne karar verilmiş, davacı- davalı erkek ziynet alacağının kabulü kararını temyiz etmiş, Dairemizin 23.01.2017 tarih, 2016/15910 E., 2017/637 K. sayılı kararıyla tanık Saime’nin beyanları arasındaki çelişki giderilmek üzere karar bozulmuştur. Bozma sonrasında mahkemece tanık Saime, ikinci tanık listesinde yer aldığından beyanlarına itibar edilemeyeceği, kadının ziynet alacağını ispat edemediği gerekçesiyle ziynet alacağı davasının reddine karar verilmiştir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK m. 6, 6100 s. HMK m. 190/1). Davalı-davacı kadın dava dilekçesinde cins, nitelik ve miktarlarını belirttiği ziynetlerin bedelini talep etmiş, davacı-davalı erkek ise ziynetlerin kadında olduğunu belirtmiştir. Davalı-davacı kadın ziynet eşyasının, erkek tarafından götürüldüğünü veya zorla alındığını ispat yükü altındadır. Ziynet eşyalarının niteliği gereği, kadının ortak konuttan ayrılırken yanında götürmesi hayatın olağan akışına uygun düşer. Davalı-davacı kadın dava dilekçesinde ziynetlerin erkek tarafından alındığı ya da ziynetlerin erkekte kaldığına yönelik somut bir vakıa belirtmediği gibi, davalı-davacı kadının tanıklarının ziynetlere ilişkin somut, görgüye dayalı bir bilgileri yoktur. Gerçekleşen bu duruma göre, kadının ziynetlerin alacağı davasının reddine ilişkin mahkemece oluşturulan gerekçe doğru değil ise de; ziynet alacağı davasının reddi kararı sonucu itibariyle doğru olup, gerekçesinin düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir (HUMK m. 438/ son).

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple ziynet alacağı davasının reddine ilişkin gerekçe düzeltilmek suretiyle ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.