Yoksulluk Nafakası Yargıtay Kararları

yoksulluk nafakası yargıtay,

Yoksulluk Nafakası İle İlgili Yargıtay Kararları

Yoksulluk Nafakası Kaldırılması Yargıtay Kararları - Yoksulluk Nafakası Kaldırılması Emsal Karar 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 12.02.2025 T. 2023/2-582 E. 2025/24 K.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24.11.2021 tarihli ve 2021/1 Esas, 2021/486 Karar sayılı kararı ile; toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde tarafların 4721 sayılı Kanun’un 166/3 hükmü uyarınca boşanmalarına karar verildiği, boşanma ilâmına ek yapılan 12.12.2002 tarihli protokol gereği davalı yararına 1.500 USD yoksulluk nafakası ödenmesine hükmedildiği, hükmün 11.04.2003 tarihinde kesinleştiği, tarafların alınan sosyal ekonomik durum raporuna göre davalı kadının emekli olduğu aylık 2.000,00 TL emekli maaşı aldığı, 3.000,00 TL kira gelirinin olduğu, bakmakla yükümlü olduğu fiziksel engelli annesi ve bir çocuğunun bulunduğu buna karşılık davacı erkeğin emekli olduğu, 3.500,00 TL civarında emekli maaşı aldığı, 1.300,00 TL kira ödediği, yeniden evlendiği eşi ve bu eşinden olan 2012 doğumlu çocuğuna bakmakla yükümlü olduğu, davacının eşine ait danışmanlık şirketinde az hisse ile ortak olduğu, ne var ki davacının banka dökümleri ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacının gelirinin sadece emekli maaşı ile sınırlı olmayıp gelir düzeyinin yüksek olduğu, her davanın açıldığı zamana göre değerlendirilmesi gerektiği, TCMB verilerine göre nafakanın takdir edildiği tarihte 1.500 USD'nin TL cinsinden karşılığının (1 USD: 1,47 TL) 2.205,00 TL olduğu, hükmedilen nafakanın eldeki dava tarihine kadar geçen dönemde ÜFE oranları uyarınca hesaplaması yapıldığında ise ulaşacağı değerin 12.717,24 TL olduğu, TCMB verilerine göre eldeki davanın açıldığı tarihe bakıldığında da (bu hesaplama resmi biruni.tuik.gov.tr adresinde yapılmıştır) 11.055,00 TL'ye tekabül ettiği, bu açıdan yoksulluk nafakasının döviz cinsiden kararlaştırılmış olmasının davacı bakımından katlanılamaz bir durum oluşturduğundan söz edilemeyeceği, ne var ki tarafların sosyal ve ekonomik durumu, davacının yeniden evlenmesi ve buna bağlı olarak bakmakla yükümlü olduğu kişilerin artması, paranın alım gücü ve ülkenin ekonomik durumu nazara alındığında davanın kısmen kabulü ile davalı yararına 1.000 USD yoksulluk nafakası takdirine, 22.12.2021 tarihli ek karar ile de nafaka davalarında reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davalı vekilinin bu yöne ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince, 22.12.2021 tarihli ek karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 06.07.2022 tarihli ve 2022/404 Esas, 2022/1271 Karar sayılı kararı ile; davacı erkeğin asıl davadaki indirime ilişkin karara ve davalı kadının ek karara ilişkin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile 22.12.2021 tarihli ek kararın tümden kaldırılmasına, tarafların sair istinaf başvurularının reddine, Yargıtay uygulaması dikkate alındığında Borçlar Kanunu'nun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulması durumunda sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması gerektiği, dava tarihi itibari ile somut olaya bakıldığında davacının TL üzerinden emekli aylığı aldığı, boşanmanın kesinleştiği tarihteki TCMB alış kurunun 1,64 TL eldeki dava tarihinde ise 7,38 TL olduğu, kur farkları ve ekonomik göstergeler dikkate alındığında döviz üzerinden belirlenen yoksulluk nafakasının Türk Lirası olarak uyarlanması gerektiği belirtilerek, İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.03.2003 tarihli ve 2002/860 Esas, 2003/166 Karar sayılı ilâmı ile kadın yararına hükmedilen aylık 1.500 USD yoksulluk nafakasının dava tarihi olan 05.01.2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Türk Lirasına uyarlanmasına ve aylık 2.500,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “...Evlilik birliğini sonlandırmak isteyen eşlerin dayanabileceği boşanma sebeplerinden birisi de anlaşmalı boşanmadır. Anlaşmalı boşanmaya hükmedilebilmesi için eşlerin boşanmanın mali sonuçlarına ve çocuğun durumuna ilişkin bir anlaşmayı hâkimin onayına sunması ve hâkimin de bu anlaşmayı onaylaması gerekmektedir. Anlaşmalı boşanmanın maddi koşullarından biri olan bu anlaşmanın yapılabilmesi için hem eşler hem de boşanma kararı verecek hâkim bakımından bazı koşulların yerine getirilmiş olması gerekir. Türk Borçlar Kanunu’nun sözleşmelerin kurulması, geçerliliği ve hükümlerine ilişkin hükümleri, boşanma hukukunda aksine bir hüküm olmadıkça boşanmaya ilişkin anlaşma bakımından da geçerlidir. Eşler arasında yapılan anlaşma, boşanmanın fer'i sonuçlarına ilişkin taraflarca düzenlenen ve hâkimin onay şartına bağlı özel hukuk sözleşmeleridir.

Her sözleşme, ifa edilmek amacıyla akdedilmektedir. Ahde vefa ilkesi uyarınca sözleşme kurulduktan sonra meydana gelen hal ve şartlar, tarafların sözleşme ile üstlendikleri ifaları etkilememelidir. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle taraflardan biri aleyhine katlanamayacak derecede bozulmuşsa, taraflar artık o akitle bağlı tutulmazlar, değişen bu koşullar karşısında kaideten TBK'nın 138. maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilirler.

Somut olayda, mahkemece yaptırılan tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırmalarında; davalının emekli olduğu, 2000 TL emekli maaşı aldığı, 3000 TL kira bedelini kardeşinin aldığı, bakmakla yükümlü olduğu fiziksel engelli anne ve bir çocuğunun olduğu, davacının emekli olduğu; 3.500 TL civarında emekli maaşı aldığı 1.300 TL kira verdiği yeniden evlendiği, eşi ve bu eşinden olan 2012 doğumlu çocuğunun olduğu, eşinin danışmanlık şirketi olduğu anlaşılmıştır. Davacının her ne kadar eşine ait olduğu anlaşılan şirketin az hisseli ortağı olduğu görülse de davacının banka dökümleri ve tanık beyanları da ayrıca değerlendirildiğinde davacının gelirinin sadece emekli maaşı ile sınırlı olmayıp, gelir düzeyinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tarafların boşanma tarihinde yapılan sosyal ve ekonomik durum araştırması ile huzurda ki dava tarihinde yapılan araştırma arasında aşırı bir iyileşme ya da kötüleşme olmadığı sabittir.

Davacının boşanma protokolü ile belirlenen yoksulluk nafakasını ödemeyi kabul etmesi sonrasında, aradan geçen zaman içerisinde tarafların her ikisinin de protokol gereği ve yine mahkemece de kabul edildiği üzere erkeğin boşanmanın gerçekleştiği tarihe göre ekonomik durumunda aşırı bir kötüleşmenin olmadığı, davalı kadının da sosyal ve ekonomik durumunda dava tarihi itibariyle aşırı bir değişiklik olmadığı, döviz kurundaki değişiklik davacının öngöremeyeceği derecede ülke bazında ön görülemeyen bir kriz nedeni ile ani bir artış şeklinde meydana gelmediği, uyarlamayı gerektirecek mahiyette olmadığı dikkate alındığında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi ile yoksulluk nafakasının indirilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir...”

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile her ne kadar Yargıtay bozma ilâmında tarafların durumlarında olağanüstü değişiklik olmadığı kabul edilmiş ise de; yoksulluk nafakasının başlangıç tarihi olan 2003 yılından sonra davacının ekonomik ve sosyal durumunun olumsuz yönde, buna karşılık davalının ise oldukça olumlu yönde geliştiği, yoksulluk nafakasının başlangıç tarihi ile eldeki dava tarihi arasında USD kurunda yaklaşık 4,5 katlık bir artışın yaşandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Yoksulluk Nafakasının Artırılması Yargıtay Kararları - Yoksulluk Nafakası Artırım Yargıtay Kararları 

Yargıtay HG. Hukuk Genel Kurulu 16.03.2016 T. 2014/783 E. 2016/309 K.

HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, kesinleşen boşanma davası ile hükmedilen yoksulluk nafakasının artırılması istemine ilişkindir. Davacı vekili; boşanma davasında hüküm altına alınan aylık 450,00 TL yoksulluk nafakasının yetersiz kaldığını ileri sürerek, 1.000,00 TL'ye arttırılmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; davacının taşınmazları bulunduğunu, babasından ölüm aylığı aldığını, ekonomik durumunun çok iyi olduğunu, müvekkilinin ise evlendiğini, bir çocuğu bulunduğunu, ayrıca müşterek çocuğun üniversite öğrencisi olduğunu, giderlerinin müvekkili tarafından karşılandığını, ekonomik gücünün nafakanın arttırılması için yeterli olmadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Yerel mahkemece; davalının kredi kartı harcamalarından ekonomik durumunun iyi olduğu, davalının ev hanımı olup bir geliri bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile yoksulluk nafakasının 500,00 TL’den 700,00 TL’ ye çıkartılmasına dair verilen kararın, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçeler ile hüküm bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyize getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında boşanma davasından sonra olağanüstü bir değişiklik olup olmadığı, varılacak sonuca göre yoksulluk nafakasının arttırılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Tazminat ve Nafakanın Ödenme Biçimi" başlıklı 176. maddesinin irdelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır : 4721 sayılı TMK’nın 176. maddesi; “Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. Manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir…” Hükmünü içermektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Durumun Değişmesi" başlıklı 331. maddesi ise; “Durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır…” Düzenlemesine yer vermektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesi gereğince kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir hükmünü haiz olup yukarıda belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde taraflarca her zaman nafaka artırımı davası açılabilir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların boşanmalarına ilişkin hükümde kadın yararına aylık 450,00 TL yoksulluk nafakası tayin ve takdirine, nafakanın her yıl ÜFE oranında arttırılmasına karar verilmiş, verilen bu karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; yoksulluk nafakasına hükmedilen tarih ile artırım davasının açıldığı tarih arasında geçen süre dikkate alınarak artırım yapılması gerektiği açıktır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında taraflar arasında düzenlenen boşanma protokolünde nafakanın her yıl TÜİK tarafından belirlenecek Tüketici Fiyat Endeksi oranında arttırılacağının kararlaştırıldığı ancak bozma ilamında TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmasına işaretle hükmün bozulduğu bu nedenle değişik bozma yapılması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş, tarafların boşanmalarına ilişkin hükümde nafakanın her yıl ÜFE oranında arttırılmasına karar verildiği, taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleştiği gerekçesiyle benimsenmemiştir.

Yoksulluk Nafakası Şartları Yargıtay Kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 29.11.2023 T. 2022/1204 E. 2023/1187 K.

Yoksulluk nafakasının şartları 4721 sayılı Kanun'un 175 inci maddesinde belirtilen hususların öğreti ve yargısal uygulamalar ile yorumlanması sonucunda şekillenmiştir. Maddeye göre boşanma sonucu yoksulluğa düşecek olan eşin diğer taraftan nafaka isteyebileceği düzenlenmiştir. Buna göre, yoksulluk nafakası, boşanmanın gerçekleşmesine bağlıdır. Boşanma davası sırasında talep edilen yoksulluk nafakası, boşanmanın fer'î niteliğinde olduğu için boşanmanın gerçekleşmesi şarttır. Dolayısıyla yoksulluk nafakasının talep edilebilmesi için boşanma olgusunun gerçekleşmesi arandığından, yoksulluğun doğup doğmayacağı da boşanmanın gerçekleşeceği dönem itibariyle incelenmelidir. Zira yoksulluk nafakası, boşanmanın kesinleştiği tarihten sonraki dönem için geçerlidir. Diğer bir ifadeyle yoksulluk nafakası boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte hüküm ifade edeceğinden, talepte bulunan eşin, boşanma hâlinde yoksulluğa düşmüş veya düşecek olması gerekir. Aksi takdirde, yeterli ve sürekli geliri olan eş yararına yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilemez. Zira yoksulluk nafakasının amacı, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada daha fazla kusuru bulunmayan eşin, asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Öyleyse hâkim, somut olayın özelliğine göre, boşanma kararının verildiği zamanda boşanma olgusuna dayalı olarak, eşin yoksulluğa düşeceğini öngörüyorsa yoksulluk nafakasına hükmetmelidir.

Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.