ESTETİK AMELİYAT YARGITAY KARARI
Meme Estetiği Hatası İle İlgili Yargıtay Kararı
Davacı vekili, müvekkili ile davalı doktor arasında 01.02.2013 tarihinde göğüs estetiği (göğüs büyütme) ameliyatı konusunda yapılan görüşme sonucu estetik müdahaleye karar verildiğini, bu aşamada hiçbir ölçüm yapmadan fotoğraf çekimi yapılmadan ve ayrıntılar sorulmadan sadece 300 cc yuvarlak silikon kullanılacağı ve bunun da 85 bedene tekabül edeceği bununla sorunun giderileceği, bedelinin de 5.000,00 TL olduğunu açıklayıp, bunların yanında vücudundan yağ alınarak göz kapağını ve alnını doldurup, bunun ileri yaşlarda kendisini daha iyi hissetmesine yol açacağını, bu işler için de 2.500,00 TL olmak üzere toplam 7.500,00 TL'ye anlaştıklarını, 2.000,00 TL kaparo istediğini, yapılan anlaşma ile 08.02.2013 tarihinde yapılan ameliyat sonrasında sol göğsünde aşırı bir şişlik ve göğüs uçlarında sarkma, aşağı doğru eğilim, aynı zamanda yüzüne yapılan dolgu ve aşırı şişlik nedeniyle de yüzünün tanınmaz hale geldiğini, davalı doktorun yapılan görüşmede müvekkiline 300 cc olması gerekirken 260 cc uyguladığını söylediğini, göğüs şekillerinin simetrik olmadığını, uçlarının aşağı sarktığını, sol göğsün aşırı şiş olması nedeniyle tekrar ameliyat gerektiğini, 2. ameliyatın 11 gün sonra yapıldığını, sonuçlarının ilk ameliyata göre daha vahim sonuçlar doğurduğunu, göğüsleri arasında 4-5 parmak boşluk kaldığını, koltuk altına yeni kesiler açtığını, bu kesilerin yanlış yerden açılması nedeniyle silikonların koltuk altına denk geldiğini ve yana dönüp uyumasının mümkün olmadığını, davalının bu ayıplı eylemi nedeniyle müvekkilinin en az 2 kez daha ameliyat olması ve bu ameliyatlar için 6'şar ay beklemesi gerektiğini, bu yapılacak ameliyatların davalının yanlış kesileri nedeniyle çözüm olamayacağının bilindiğini, ödeme gücü de bulunmadığını, yapılması gerekecek yeni ameliyat ve masraflarının maddi tazminat talepleri içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, yine davalı ile botoks uygulaması yönünde herhangi bir anlaşma bulunmamasına rağmen davalının vermiş olduğu faturalardan her iki ameliyatta da botoks uyguladığının anlaşıldığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiş, 08.01.2014 tarihli dilekçesiyle de, maddi tazminat istemini 4.500,00 TL ameliyat ve hastane masrafları, 500,00 TL'de çalışılamayan süre nedeniyle gelir kaybı olduğunu açıklamıştır.
Davalı vekili ise, gerçekleştirilen tıbbi müdahalelerin tamamının davacının bilgisi ve onamı dahilinde gerçekleştirildiğini, her iki müdahalenin de olumlu ve olumsuz yönlerinin tamamının anlatıldığını, davacının talep ettiği gibi 260 cc ölçüsündeki silikon protezlerin göğsüne yerleştirildiğini, ameliyatın son derece başarılı geçtiğini, daha sonra göğüslerine 300 cc ölçüsündeki silikon protez katılmasının talep ettiğini, ilk tıbbi müdahalenin başarılı sonuç vermesine rağmen bu talebi üzerine ayrıntılı onam formu aldığını ve bu operasyonun da kendi istemi ile gerçekleştirildiğini, bu ameliyat sonrasında da psikolojisini rahatlatamadığını, kalitesiz silikon kullanmadığını, dünyaca bilinen “Allergan” marka protez kullanıldığını, göğüs uçlarıyla ilgili herhangi bir müdahalesinin bulunmadığını, iki meme arasındaki genişlik ameliyat öncesindeki gibi olduğunu, maksimum 0,5-1 cm arasında değişikliğe uğradığını, silikon protezin kas altında cep hazırlanırken kasın göğüs kemiğine (sternum) liflerin fazla zorlanamayacağını, davacı tarafın iddialarının tıp literatürü ile bağdaşmadığını, müvekkilinin kusursuz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun vermiş olduğu 05.11.2014 tarihli raporuyla yapılan muayeneye göre her iki meme altında yaklaşık 5 cm'lik yara nedbe izlerinin meme büyütme yara insizasyonlarına bağlı olduğunun anlaşıldığı, her iki meme arasındaki hafif asimetrinin meme büyütme operasyonu sonrası beklenen bir komplikasyonu olduğu ve her iki memede yana kaymanın da protezin yer değiştirmesine bağlı her türlü özene rağmen oluşabilen, herhangi bir tıbbi ihmâl ve kusura izafe edilemeyen komplikasyon olarak nitelendirildiği, söz konusu durumun sekonder müdahalelerle düzeltilebileceği cihetle davalı hekime atfı kabil bir kusur tespit edilemediğinin bildirildiği, bu rapora itiraz üzerine alınan öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi kurulun 09.10.2015 tarihli raporunda da aynı görüşle hekimin kusurlu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan raporların dosya kapsamı ile bağdaştığı söylenemez. Şöyle ki, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK'nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Sözleşme ile davacıya estetik müdahalelerde bulunulması kararlaştırılmıştır. Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle hekim ile hasta arasında tedaviye ilişkin sözleşmeden farklı olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesini düzenleyen TBK'nın 470. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir. Eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Davacı, göğüslerinin büyütülmesi ve göz kapağı için estetik gayeyle davalıya başvurmuş olduğuna göre, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasının taraflar arasındaki eser sözleşmesinin konusu olduğu açıktır. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun ortaya çıkmasıdır. Eser yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.
Diğer yandan yüklenicinin borçları TBK'nın 471. maddesinde düzenlenmiş olup, (1) Yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. (2) Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır. Denilmiş olup, Yüklenici olan hekimin de bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere edimini sadakat ve özenle ifa etmek yükümlülüğü bulunmaktadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunda benzer alanlardaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kuralların esas alınacağı da açıklanmıştır.
Yine eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmiş sayılmalıdır. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin (hekimin) sorumluluğundadır.
Diğer yandan, 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİ 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin "Meslek Kurallarına Uyma" başlıklı 4. maddesinde, "araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir." düzenlemesi karşısında, davacıya hastane ortamında tıbbi müdahalede bulunulduğuna göre bu sözleşme hükümleri de esas alınarak uyuşmazlığın çözümü zorunludur. Sözleşmenin 4. maddesinde kastedilen standartın da, tıbbi standart olduğu tartışmasız olup, tıbbi standartlara aykırılık teşhis yada tedavi aşamasında yada müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık yada yanlışlık şeklinde gerçekleşebilir. “Tıbbi Standart” hekimin tedavinin amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmekte olup, denenmiş ve bilinen temel meslek kurallarıdır. Sözleşmenin eser niteliğindeki estetik müdahalelerde de uygulanacağının kabulü zorunludur. Öte yandan ayrıca 5. maddede, aydınlatılmış rıza alınması zorunluluğu açık bir şekilde düzenlenmiştir.
Öte yandan, davacıya uygulanan işlem tıbbi müdahale olduğu için ve hastane ortamında yapılması nedeniyle yürürlükteki mevzuata göre de hastane kayıtlarının tam olarak tutulması zorunluluğu bulunmakta, hekimin hastadan onamını alma yükümlüğü de bulunmaktadır. Nitekim, 1279 sayılı Yasa'nın 70. maddesi uyarınca ağır tıbbi müdahalelerde hastanın rızasının alınması zorunluluğu da bulunmaktadır. Ayrıca Hususi Hastaneler kanunu uyarınca çıkartılan Hasta Hakları Yönetmeliği'nde de hastane kayıtlarının tam olarak tutulmasına ilişkin 7. ve 16. maddelerinde düzenlemeler bulunmakta olup, hastaya ait kayıtların da noksansız olarak tutulması zorunludur.
Mahkemece alınan Adli Tıp Raporunda, sonuç kısmında, ilk ameliyatta takılan 260 cc'lik meme protezi ve göbekten yağ alınarak göz kapaklarına enjeksiyon uygulamaları yapıldığı, işlem sonrasında yüzünün ve gözünün çok şiştiği operasyondan sonra kişinin göğüs büyüklüğünü yeterli bulmaması üzerine tekrar göğüs ölçülerini büyütmek istediği, ilgili hekimin bu işlem için erken olduğunu söylemesine rağmen kişinin tüm komplikasyonları ilgili hekimden dinleyerek ameliyatın yapılmasını istediği yazılı onam olarak belirtildiği, her iki göğsüne 300 cc'lik allergan jel protezin takıldığı, kişinin her iki göğüs araladığının geniş olmasından, yan yatamadığından şikayetçi olduğunu ifade ettiği, kişinin muayenesine her iki meme altında yaklaşık 5 cm'lik yara nedbe izlerinin meme büyütme yara inzisyonlarına bağlı olduğunun anlaşıldığı, her iki meme arasındaki hafif asimetrinin meme büyütme operasyonu sonrası beklenen bir komplikasyonu olduğu ve her iki memede yana kaymanın da protezin yer değiştirmesine bağlı her türlü özene rağmen oluşabilen herhangi bir ihmal ve kusur izafe edilemeyen komplikasyon olarak nitelendirildiği, söz konusu durumun sekonder müdahalelerle düzeltilebileceğinden bahisle kusur bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olay değerlendirildiğinde, davacıya yapılan estetik müdahalenin sonucu itibariyle iş sahibi yararına sonuç vermediği gibi, 1. operasyon öncesi onamda aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediği ve kayıtların tam olarak tutulmadığı, eser sözleşmesi niteliği gereğince yüklenicinin edimini tam olarak yerine getirdiğinden söz edilemeyeceği ve kusurlu bulunduğu, komplikasyon konusunda aydınlatılmanın yetersiz olduğu gibi, komplikasyon yönetiminin de yeterli olmadığı dosya kapsamı ile anlaşıldığından, Adli Tıp Kurumu'nun yeterli gerekçe içermeyen raporuna dayanılması ve bu raporun tekrarı mahiyetindeki 2. rapor da gözetilerek karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bu nedenlerle mahkemece yapılacak iş, davalı hekimin kusurlu olduğu gözetilerek davacının istek kalemleri değerlendirilerek eserin kabule icbar edilemeyecek derecede ayıplı olmamakla birlikte adli tıp raporunda belirtilen müdahalelerin neler olduğu ve tür ameliyatlarla ve ne miktarda giderilebileceği konusunda rapor alınıp, davacının gelir kaybı ve manevi tazminatla ilgili istek kalemleri de değerlendirilip, hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir.
Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMAMSINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 03.07.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C. Yargıtay 6.HUKUK DAİRESİ Esas:2021-2706 Karar:2022-2509 Karar Tarihi:28.04.2022
Somut olayda; ilk derece mahkemesince Adli Tıp Kurulu 2. İhtisas Kurulu’ndan 20.04.2015 tarihli rapor alınmış, bu rapora itiraz üzerine Estetik, Plastik ve Rekonstürktif Cerrahi uzmanı bilirkişi kurulu 10.12.2015 tarihli raporunu mahkemeye sunmuştur. Alınan bu raporlar gözetilerek davalı hekimin kusurunun bulunmadığı gerekçesi asıl dava reddedilmiş ise de; taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu ve yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacının meme protez, büyütme ve dikleştirme ile ilgili isteminin yüklenici tarafından daha güzel bir görünüme kavuşturulacağı yönünde bir garanti verilmesi ve müdahale sonrası sürecin sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi niteliğinde olduğu, ancak operasyon sonrasında davacının meme ucunu ve simetrisini kaybetmiş olduğu gözetildiğinde, davacıya yapılan estetik müdahalenin sonucu itibariyle davacı iş sahibi yararına sonuç vermediği anlaşılmaktadır. Bu durumda meme protez, büyütme ve dikleştirme operasyonu bakımından yeterli gerekçe içermeyen bilirkişi raporlarına dayanılması hatalı olmuştur.
Bu nedenlerle mahkemece yapılacak iş, davalı hekimin davacının meme ucunu ve simetrisini kaybetmesi bakımından kusurlu olduğu gözetilerek davacının istek kalemlerini değerlendirmek, hükme esas alınan 10.12.2015 tarihli bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişi heyetinden ek rapor alınarak davacının talep edebileceği maddi tazminat miktarını hesaplattırmak, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre manevi tazminat miktarını da değerlendirmek ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Açıklanan bu nedenlerle kararın bozulması uygun bulunmuştur.
Burun Estetiği Yargıtay Kararı
1-) Yargıtay 6.HUKUK DAİRESİ Esas:2021-4602 Karar:2022-3189 Karar Tarihi:08.06.2022
Yerel mahkemece, genel cerrahi ve adli tıp uzmanı, plastik cerrahi uzmanı ve hukukçu bilirkişiden alınan 26/08/2019 tarihli raporda davacı şikayetlerinin, herhangi bir tıbbi ihmal ve kusura izafe edilemeyen komplikasyon olarak değerlendirildiği açıklanmış, bu rapor yerel mahkemece ve bölge adliye mahkemesince denetime elverişli olduğu belirtilerek davacının talepleri reddedilmiş ise de, eser sözleşmesi hükümlerine göre yüklenicinin sonuç taahhüdü olup, ayıptan sorumluluğu için kusurlu olmasının zorunlu olmadığı değerlendirilmediğinden raporun hükme yeterli olduğunun kabulü mümkün değildir.
Bölge Adliye Mahkemesince aydınlatılmış onama formunda davacıya bilgilendirmenin yapıldığı belirtilmiş ise de; davacıdan alınan 12/06/2011 tarihli aydınlatılmış onam formunda davacı tarafından yazılıp paraf edilmesi gereken kısımların boş olduğu, komplikasyonlar arasında “nadir olarak burun tıkanıklığının tekrarlaması nedeniyle ileride başka bir ameliyat gerekebilir.'' aydınlatması dışında, davacının şikayetlerini kapsayan bir aydınlatmanın yerine getirilmediği, aynı aydınlatılmış onam formunu imzalayan hekimin ise, davalı … değil dava dışı ... olduğu, 08/05/2013 tarihli ikinci operasyon için ise, aydınlatılmış onam formu bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu haliyle aydınlatmanın da yeterli olduğundan söz edilemez.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; dosyanın üniversitelerin plastik ve rekonstrüktif cerrahi ve kulak burun boğaz rinoplasti uzmanı öğretim üyelerinden oluşturulacak bilirkişi kuruluna tevdii edilerek, taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi olup yüklenicinin sonuç taahhüdünün olduğu ve yine eser sözleşmelerinde yüklenicinin ayıptan TBK'nın 475. maddesine göre sorumlu olması için kusurlu bulunması gerekmediği gözönünde tutularak; estetik amaçlı ameliyatın, tıbbın gereklerine ve taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine uygun şekilde yapılıp yapılmadığı, yapılan işlemin amacına ulaşıp ulaşmadığı, eserin ayıplı olarak yapılıp yapılmadığı, ameliyat nedeniyle davacının burnunda geçici veya kalıcı bir rahatsızlığın ortaya çıkıp çıkmadığı hususlarında gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp, davacının maddi ve manevi tazminat istemlerinin değerlendirilerek hüküm kurulmasından ibarettir.
2-) Yargıtay 6.HUKUK DAİRESİ Esas:2021-6148 Karar:2022-4506 Karar Tarihi:04.10.2022
04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİ 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin \"Meslek Kurallarına Uyma\" başlıklı 4. maddesinde, \"araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir\" düzenlemesi karşısında, davacıya hastane ortamında tıbbi müdahalede bulunulduğuna göre bu sözleşme hükümleri de esas alınarak uyuşmazlığın çözümü zorunludur. Sözleşmenin 4. maddesinde kastedilen standartın da, tıbbi standart olduğu tartışmasız olup, tıbbi standartlara aykırılık teşhis ya da tedavi aşamasında ya da müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık ya da yanlışlık şeklinde gerçekleşebilir. “Tıbbi Standart” hekimin tedavinin amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmekte olup, denenmiş ve bilinen temel meslek kurallarıdır. Sözleşmenin eser niteliğindeki estetik müdahalelerde de uygulanacağının kabulü zorunludur. Ayrıca 5. maddede, aydınlatılmış rıza alınması zorunluluğu açık bir şekilde düzenlenmiştir.
Ameliyat ve dava tarihinde yürürlükte olan TBK’nın 56. maddesinde; \"Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir” düzenlemesi mevcuttur.
Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı, kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir.
Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir.
Maddi zararda olduğunun aksine manevi tazminatta kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak TMK’nın 4. maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir. Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; her ne kadar hekime kusur izafe edilemeyeceği belirtilmiş ise de, mahkemeye sunulan belgelerde sadece yüz gerdirme operasyonu ile ilgili onam formunun bulunduğu, karın yağ aldırma ameliyatı ile ilgili onam kaydına rastlanmamış olup, hastanın kendisine yapılacak tıbbi müdahale ve neticesinde karşılaşabileceği komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesi zorunluluktur. Nitekim hükme esas alınan 03/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda da; dosya ve eklerinde anlaşılacağı üzere ameliyat sonrası takiplerde, karında seroma ve göz kapaklarında açılmaya bağlı asimetriler meydana geldiğinin anlaşıldığı, her iki durum da ameliyat sonrasında görülebilecek istenmeyen durumlar olarak kabul edilse de; karın yağ aldırma ve yüz germe ameliyatları yapılması konusunda uzman olan hekimdir ve aydınlatma görevi vardır. Davacıda ameliyat sonrası ortaya çıkan komplikasyon ve görüntü bozukluğuna sebebiyet verilmesi de kusurlu bir davranış olup, hekime izafe edilebilecek bir kusur olarak değerlendirilmelidir. Yine yukarıda belirtilen ilkeler gereğince davalı yüklenicinin sonuç taahhüdünü tam ve gereği gibi yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davacının maddi ve manevi tazminat talebinin yukarıda açıklanan kriterler esas alınarak değerlendirmesi ve karar verilmesi gerekmektedir.
Belirtilen nedenlerle; eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu verilen karar doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur.