BOŞANMA DAVASI ALDATMA YARGITAY KARARI
Aldatma Nedeniyle Boşanma Yargıtay Kararları - Aldatma İle İlgili Yargıtay Kararları
Bu yazımızda boşanma davası aldatma yargıtay kararı ile ilgili farklı kararlar bulunmaktadır. Aldatma ile ilgili detaylı bilgi için ALDATMA DAVASI makalemize bakabilirsiniz.
1-) Boşanma Davası Devam Ederken Aldatma Yargıtay Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/362 Esas 2022/1514 Karar
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden ıslah dilekçesi ile iddia edilen zina vakıasının yargılamanın devamı sırasında davacı-karşı davalı erkek tarafından açılan dava tarihinden sonra 04.12.2015 tarihinde gerçekleşen bir olaya ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup dava tarihinden sonra meydana gelen olaylar eldeki boşanma davasında taraflara kusur olarak yüklenemez. Bu sebeple, davacı ıslah yoluyla, dayandığı vakıaları değiştirebilir veya davaya yeni vakıaları dâhil edebilir ise de, boşanma davasının devamı sırasında işlendiği iddia olunan zina fiilinin veya başkaca bir kusurlu davranışın ıslah yoluyla olsa dahi eldeki boşanma davasında davalı-karşı davacı kadına kusur olarak yüklenmesi ve davanın bu sebeple kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Açıklanan sebeplerle, davacı-karşı davalı erkeğin zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir,....” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
O hâlde yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ile yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; erkek eş tarafından iddia edilen zina eyleminin karşılıklı boşanma davaları açıldıktan sonra 04.12.2015 tarihinde gerçekleştiği noktasında uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın dava tarihinden sonra gerçekleşen bir vakıanın ıslah yolu ile karşı tarafa kusur olarak yüklenip yüklenemeyeceğinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Islah yolu ile taraflara tahkikat aşamasında yapmış oldukları hatalı usul işlemlerini bir defaya mahsus olmak üzere düzeltme hakkı verildiğine göre, dava tarihi olan 04.09.2015 tarihinde henüz gerçekleşmemiş bir vakıanın “hatalı işlem” adı altında ıslah yolu ile düzeltilerek dava dilekçesine eklenmesi hukuken olanaklı olmadığı gibi her davanın açıldığı ana kadar gerçekleşen hukukî ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiğine yönelik ilkeye göre de mümkün değildir. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; zina eyleminin dava tarihinden sonraki bir tarihte gerçekleşmesi nedeniyle eldeki davada ıslah yolu ile ileri sürülemeyeceği, hâl böyle olunca dava tarihinden sonra gerçekleşen eylem nedeniyle tarafa kusur yüklenmesinin doğru olmadığı, her ne kadar bozma ilamında bu gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuşsa da ortada usulüne uygun açılmış bir davanın bulunmadığı, dolayısıyla erkeğin ıslah yolu ile ileri sürdüğü davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davasını tamamen ıslah eden davacının yeni bir dava dilekçesi vermesi ile birlikte bu dava dilekçesinden önceki usul işlemleri yapılmamış sayılacağına göre ilk dava dilekçesinden önceki vakıalarla sınırlı olarak yeni dava dilekçesinin verilmesi gerektiğinin düşünülemeyeceği, tamamen ıslah sebebiyle geçersiz hâle gelen önceki dava dilekçesinden kaynaklanan işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararlar karşılanacağına göre yeni dava dilekçesinin verildiği tarihten önceki vakıaların da ileri sürülebilmesi gerektiği, mahkemece yapılacak tahkikatın yeni dava dilekçesinde ileri sürülen vakıalar kapsamında yapılmasının zorunlu olduğu, somut olayda, yapılan ıslah ile davanın konusu olan boşanma talebinin değiştirilmediği, dava sebebinin zina olarak değiştirildiği, evlilik birliğinin devamı süresince tarafların sadakat yükümlülüğünün devam ettiği gözetildiğinde direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
2-) Aldatma Affetme Yargıtay Kararı
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/4655 Esas 2024/3108 Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;tarafların nüfus kayıt örnekleri, sosyal ve mali durumlarına ilişkin cevabi yazılar, 22 Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/52 esas (birleşen 2016/166 esas) sayılı dosyası, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; tarafların 05.09.2000 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının olduğu, davacının astsubay olarak görev yaptığı, tayininin Bursa'dan Gaziantep'e çıktığı, davalının davacı ile birlikte Gaziantep'e gelmediği, davacının mesleğini bırakarak Bursa'ya döndüğü, bu dönemde iş aradığı, sonrasında davacının İzmir'e ailesinin yanına gittiği,davalının bu dönemde ... isimli kişi ile cinsel ilişkisinin olduğu, davacının İzmir'den döndüğü, tarafların belediyede çalışmaya başladığı ve tarafların birlikte yaşamaya devam ettiği, 22 Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/166 esas sayılı dosyasında 01.12.2014 tarihli davalı ifade tutanağından davalının ....'den şikayetçi olduğunun anlaşıldığı, anılan dosya ile birleştirilerek yargılamanın devam ettiği, 22 Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/52 Esas sayılı dosyasında 17.11.2015 tarihli davalının ....'nin şikayetine ilişkin dilekçesinin bulunduğu, yargılama sonucunda .... hakkında 24.04.2017 tarihinde karar verildiği ve kararın 03.05.2017 tarihinde kesinleştiği, davacının 16.01.2017 tarihinde boşanma davası açtığı, davacının tebligat üzerine davalının tehdit ve şantaj edildiğini öğrendiğini beyan ettiği, tanık anlatımlarından tarafların birlikte tekrar şikayette bulunduklarının anlaşıldığı, ceza dava dosyalarındaki şikayet tarihlerinin 2014 ve 2015 yılları olduğu, davacının boşanma davasını açtığı 16.01.2017 tarihine kadar ceza dava dosyalarının içeriğinden haberdar olmamasının hayatın olağan akışını aykırı olacağı, şikayet tarihi ile boşanma dava tarihi arasında yaklaşık iki yıllık bir sürenin bulunduğu,her ne kadar aldatma olayını öğrendikten sonra fenalaşarak hastaneye kaldırıldığını belirterek rapor sunduğu görülmüşse de bu raporun aldatma fiilinin hangi tarihte öğrenildiğine ve davacının bu sebeple rahatsızlandığını ispat etmeye elverişli olmadığı, tanık anlatımlarından tarafların şikayette bulunmak amacıyla karakola gittikleri tarihten sonra da birlikte yaşamaya devam ettiğinin anlaşıldığı, erkek eşin aldatılma olayını bildiği ancak davalı kadını affederek birlikte yaşamaya devam ettiği gerekçesiyle zina hukuki nedenine dayalı davanın reddine, evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri taraflardan beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda; kadının evlilik birliği boyunca erkeğe boşanalım dediği, eşinin fiziksel görüntüsü ile dalga geçerek, bir çok kez eşine karşı, \"geri zekalı, sen kıllısın, tipe bak\" gibi söylemlerle toplum içerisinde aşağıladığı, hakaret ettiği, başkalarının yanında davacı erkeği kast ederek, \"çok çirkin, tüylü, fiziki görüntüsünden nefret ediyorum\" gibi sözler söyleyerek küçük düşürdüğü, yeteri kadar evde yapılması gereken işlerle uğraşmadığı, davalı kadının boşanmaya sebep olan olay ve olgularda ağır kusurlu olduğu, aldatma fiilini davacı erkeğin öğrenmesinden sonra tarafların birlikte yaşamaya devam ettikleri, ancak erkek eşin, kadın üzerindeki baskıyı arttırdığı, psikolojik, ekonomik ve fiziki şiddet uygulamaya başladığı, tehdit ve hakaretlerde bulunduğu, evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesinde, kadının, davacı erkeğe nazaran daha fazla kusurlu olduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci maddesi gereğince boşanmalarına, alının uzman raporları ve çocuğun ayrılık döneminde anne yanında kalıyor olması nedeniyle ortak çocuk Melisa'nın velâyetinin davacı anneye verilmesinin üstün yararına olduğu, ortak çocuk için aylık 600,00 TL tedbir ve iştirak nafakası ile erkek yararına 25.000,00 TL maddî, 25.000,00 TL manevî tazminata, kadının ağır kusurlu olması nedeniyle tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İlk Derece Mahkemesinin belirlenen kusurlu davranışları ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, tarafların evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesinde eşit kusurlu oldukları halde kadının ağır kusurlu görülmesinin ve erkek lehine maddi ve manevi tazminata karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile; kadının; kusur tespitine ve erkek lehine tazminat takdirine yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile kusur belirlemesine ilişkin gerekçenin \" yaşanan ayrılıkta tarafların eşit kusurlu oldukları\" şeklinde düzeltilmesine, İlk Derece Mahkemesi kararının ilgili bentleri kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle; tarafların tazminat taleplerinin reddine; erkeğin tüm, kadının sair istinaf taleplerinin ise esastan reddine karar verilmiştir.
3-) Sanal Aldatma Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/8644 Esas 2024/5377 Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile erkeğin Romanya' ya gidip geldiği bir dönem ilişki yaşadığı kadından 20' li yaşlarda gayri meşru bir çocuğu olduğu, tarafların oğlu Burak' ın en az 10 yıl önce babasının telefonunda bir video, fotoğraf görmesi üzerine gerçeğin ortaya çıktığı, kadının da bu durumdan haberdar olduğu, erkeğin yıllar önce gönül ilişkisini sonlandırdığı ancak ara sıra sosyal medya üzerinden iletişim kurduğu, kalp imojesi gönderdiği yazışmaların sunulduğu, dosyaya sunulan sosyal medyaya dair paylaşımlarda tarih olmadığı, bazı paylaşımlarının da 2017 yılına ait olduğu, erkeğin sadakatsizlik boyutunda olmasa da güven sarsıcı davranışlarını devam ettirdiği ancak erkeğin yıllar önce var olan ilişkisini cinsel birliktelik anlamında devam ettirdiğine dair dosyaya somut bir delilin sunulamadığı, devam eden bir zina eyleminin varlığının ispat edilemediği, kadının ise bu aldatma olayını uzun süre önce öğrendiği, hatta komşularına eşinden dert yandığı, ancak eşini zaman içinde af ettiği, en azından bu olayı hoşgörü ile karşıladığı, evliliğe devam ettiği hak düşürücü süre içinde dava açmadığı için kusurda değerlendirilemeyeceği, ancak son zamanlarda tekrar erkeğin sosyal medya üzerinden yazıştığını ve güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunu kadının bilmediği, son olay sonrası ayrı yaşadıkları dönem çocuklarının bu durumu annelerine söyledikleri, erkeğin güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, sinirlenince de ağzına geleni söylediği, küfürlü konuştuğu, kadını hor gördüğü, zaman zaman çocuklara ve kadına karşı da fiziksel şiddet uyguladığı, boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin tam kusurlu, kadının ise kusursuz olduğu gerekçesi ile asıl boşanma davasının kabulü ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun'un) 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası gereğince tarafların boşanmalarına, zina nedeni ile açılan asıl boşanma davasının reddine, karşı boşanma davasının reddine, aylık 500,00 TL tedbir ve aylık 700,00 TL yoksulluk nafakasına, yasal faizi ile kadın için 25.000,00 TL maddî ve 25.000,00 TL manevî tazminata, erkeğin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesi ile taraf vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1)inci alt bendi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davalı-karşı davacı erkek vekilinin tüm, davacı-karşı davalı kadın vekilinin aşağıdaki paragraflar kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, kişilik haklarına yapılan saldırının ağırlığı, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davacı-karşı davalı kadın yararına hükmolunan maddî ve manevî tazminat azdır. 4721 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile 174 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 6098 sayılı Kanun'un 50 nci ve 51 inci maddesi hükümleri dikkate alınarak, daha uygun miktarda maddî ve manevî tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3.Somut uyuşmazlıkta tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 4 üncü maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı-karşı davalı kadın yararına hükmolunan yoksulluk nafakası miktarı, maddî ve manevî tazminat miktarı yönünden ORTADAN KALDIRILMASINA,
2.İlk Derece Mahkemesi kararının davacı-karşı davalı kadın yararına hükmolunan yoksulluk nafakası miktarı, maddî ve manevî tazminat miktarı yönlerinden BOZULMASINA,
3.Davalı-karşı davacı erkeğin tüm, davacı-karşı davalı kadın vekilinin ise sair temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,